RUHSAL DÜNYA YOLCULUĞU
(Spiritual Earth Journey)
copyrighted 2003 by Nadine Sultan d’Osman Han
Translated by Ayşe Hanım
Bismillah
Esselamu
Aleykum.
Günlük yaşantımızda
içimizdeki benliğimizi geliştirmek için
çabalarken ruhsal aydınlanma için yaptığımız
yolculuğumuz hakkında düşüncelerimi sizinle
paylaşmak istiyorum.
Bana öyle geliyor ki bugün
burada toplanıyoruz çünkü hepimiz içinde
belli bir ölçüde huzursuzluk hissediyor.
Fiziksel
varlığımız az ya da çok tatmin olsa da,
ruhsal ihtiyaçlarımızın bir kısmı
tatmin edilmemiştir. Bir çeşit kaybolmuşluk
hissi vardır.
İLK
OLARAK: DÜNYA’NIN
YOLCULUĞU’NDAN söz edelim. Doğduğumuz
andan itibaren, İlahi Krallığa doğru seyahat
ediyoruz. Hepimiz farkındayız ki, doğumumuz için
tek sebep bizim cennetlere ulaşmamızı sağlamaktır.
Dünya’daki yolculuğumuz kısa, zorluklar ve
engellerle doludur.
Biliriz ki varacağımız son
nokta Allah’ın Rahmet’idir. Bununla birlikte,
rehberlik için birbirimizi arama ihtiyacı yüzünden
bizi o son noktaya ulaştıracak yoldan emin değilizdir,
İlahi yol Allah’ın seçilmiş
peygamberleri tarafından işaretlenmiştir.
Adem
AS.’ın ilk peygamber olduğu konusunda hemfikiriz ve
sadece bir hayvan formundan ruhani bir varlığa
yükselişimizi bu gerçeğe borçluyuz.
Birbirinin
ardından gelen ve insanlar tarafından erişilebilecek
en mükemmel özeliklerle donatılmış
Peygamberler bizim için birer örnektiler ve halen
öyledirler.
İlahi Yol’un asıl özü
Ir- Rahman ve Ir- Rahim’de yansıtılan kalp ve akıl
uyum içinde olmak zorundadır.
Düzgün bir
medeniyetin hiyerarşik bir sorumluluk sistemini takip etmek
zorunda olduğu da bir gerçektir.
Peygamberler
Allah tarafından O’nun yüce emirlerini anlatmak için
seçilmişlerdir. Ve bunlar İlah’a, varacağımız
son noktaya ulaşmak için ihtiyacımız olan
işaretlerdir.
Peygamberler’in yokluğunda
Peygamber’in öğretilerinin yanlış
yorumlanmasını engellemek amacıyla, Halifeler önceden
takdir edilen bir İlahi Hüküm’le seçilmişlerdir.
Hepimiz biliyoruz ki Hz. Muhammed (SAV) ölümünden
sonra varisi olacak bir Halife tayin etmemişti. Ama çok
azımız farkındadır ki Hz. Muhammed (SAV) şunu
ifşa etmiştir: “Kim ki Bizans İmparator’unu
yıkar ve hazinelerini Allah yolunda harcar; O, Konstantinapol’ü
fethettiğinde beklenen Mehdi olacaktır.”
Bu kehanet
gerçekte Peygamber’in varisi için tek
vasiyetnamesidir.
Bu, Fatih Sultan Mehmet’in torunu
1.Sultan Selim tarafından tam anlamıyla yerine
getirilmiştir. Böylece, bugüne kadar Halife Osman’ın
Evi’nin içinde kalmıştır. Bu İslam’ı
birlik içinde tutmalıydı ama böyle olmadı
çünkü bazı dini liderler zayıf düşürülen
Halife’nin otoritesine el koymaya çalışarak
O’na ihanet ettiler.
Belki merak ediyorsunuz neden
insanların Peygamberlere ve sonra da Halife’lere
ihtiyaçları var diye? Onlar bizim yeryüzündeki
manevi yargıçlarımız mı? Buna empati
yaparak “Hayır” demeliyim. Sadece Allah bizim ruhsal
yargıcımız olabilir.
Allah peygamberleri
insanoğlundan ne beklendiğine örnek olmaları için
seçmiştir. Böylece en sonunda Allah’ın
Krallığı’na girebiliriz.
Halifeler, doğal
olarak Peygamber’lerden daha az mükemmel insanlardır.
Halife, Allah’ın emirlerini, peygamberin öğretilerini
koruma görevini üstlenirdi ( ve hala da öyledir.) ve
daha da ötesinde yanlış yönlendirilmiş
yorumlardan korur.
ALLAH’IN EMİRLERİ NELERDİR?
Azami gayret iyi vicdanı yansıtan bir
davranış şeklidir. Kadın, erkek ya da çocuk
olsun kimse bir başkasına zarar vermemelidir.
Aklımız
ve kalbimiz her zaman diğerleri için merhamet ve hoşgörü
göstermelidir. Sadece kendi kusurlarımız konusunda
hoşgörüsüz olmamıza izin verilebilir.
Bir sonraki adımımız
diğerlerine nasıl davrandığımız ve
hayır yapmaktır.
Kur’an
fakirlere hayır yapmayı vurgular, en çok da fakir
akrabalara. “Silatur-Rahem” ailenin görevidir ve
Allah’ı memnun eder. Buhari der ki “ Kim ki Allah’a
ve Kıyamet Günü’ne inanırsa, akrabalık
bağlarını sıkı tutsun.”
Silatur-Rahem
bencil olmayan akrabalık bağıdır ve
verdiklerinizden karşılık ummamaktır. Aile
üyelerinin esas meşgalesi onların mutluluğudur.
Onlarla nezaket, şefkatle ilgilenmek, onları hoş
karşılamak ve saygı göstermek. Bu, finansal
yardımı da kapsar hatta aile üyeleri arasında
yaşam standartlarında dengesizlik olmasını
önlemek için malvarlığının
paylaşılması da dahildir.
Yine Buhari bize
hatırlatır: —“Akrabalık bağlarını
sürdüren kişi karşılık veren değil,
bağlar koptuğu zaman tekrardan ilişki kurandır.”
Çoğunlukla ihtiyacı olan akrabalar
yerine, yabancılara hayır yapmak daha kolaydır, çünkü
tanınma arzumuz tatmin edilir. Hayır kendi içinde
iyi bir harekettir ama dikkat etmeliyiz çünkü
şefkatli bir hareketin nefsimizin zayıflara üstünlük
sağlamak gibi artniyetleri tarafından gölgelenmesine
izin vermemeliyiz.
Silatur-Rahem’in aksine
Qat’ur-Rahem, aile üyeleriyle ilişki sürdürmekte
başarısızlıktır.
Tirmizi
Qat’ur-Rahem için şu sözleri söylemiştir:
— “Zulüm ve akrabalık bağlarını
koparmak kadar Allah tarafından bu dünyada ve ahirette
cezalandırılmayı daha fazla hak eden başka bir
günah yoktur.
Bir
aile bireyine karşı zulüm yapmak Qat’ur-Rahem’in
onaylanmayan davranışıdır . Bu bana İslam’ı
ve Hz. Muhammed’i (sav) yanlış anlamış
erkeklerin kadınlara zulmetmesi konusunu hatırlattı.
Kadınlara yapılan zulüm farklı şekillere
bürünebilir. Bazıları fiziksel ya da psikolojik
şiddettir, eve hapsedilme, hareketlerin kısıtlanması
ve kadınlara empoze edilen diğer kısıtlamaların
arasında tabi giyim ve nasıl giyinilmesi gerektiği de
var.
Size şunu
hatırlatmama izin verin Allah merhamet ve şefkatin özüdür.
Bu yüzden hangi şekilde olursa olsun baskı ve zulüm
kesinlikle Allah’ın sözleri değildir.
Kur’an yanlış yorumlandığında
neler olduğuna çok uç bir örnek verelim. Son
derece dindar olan Taliban, kadınların her halükarda
yok sayılması ve onlara kötü davranılması
gerektiğini düşünen yolunu şaşırmış
imamlar tarafından eğitilmişti. Baskı ve zulüm
ve kadınların katledilmesi İslam adı altında
yapılmıştır ama bu hareketler ancak delilikten
kaynaklanabilir. Sadece dengesiz akıllar bir kadının
ayakları sokağa bastığı için
öldüresiye dövülmesini Allah’ın
ödüllendireceğine inanabilir.
Yine de
Taliban ya da Afganistan’ı suçlayabilir miyiz?
Sanırım hayır. Onlara acımalıyız çünkü
onlar savaşın şanssız çocuk kurbanlarıdır.
Travma geçiren bu çocukları Allah’ın
manevi gerçeğinden uzak tutmak için dindar hocalar
tarafından yanlış yönlendirilmiş, büyütülmüş
ve eğitilmişlerdir.
Bu nedenle Halife çok
önemlidir ve İslam bayrağı altında Şeytan’ın
öğretilerini engellemek için korunmalıdır.
Suudi kadınlarının üzerindeki
baskı da Hz. Muhammed (sav)in hoşgörü ve merhamet
dolu öğretilerine karşıdır.
Suudi
kadınlarının siyah peçeleri konusunda pek çok
tartışma vardır.
Will Durant’ın
(Müslüman olmamasına rağmen) “Medeniyet’in
Hikayesi” adlı kitabından bir alıntı
yapmama izin verin.
—“…bir çocuğun
doğaya bağlı olmak yerine geleneğe bağlı
olması utançtır.…”— ve —
“…erdemlerimiz zamanı yorumlayışımızda
yatar”.—
Bu gözleme daha fazla katılamazdım.
Adem AS. ve Havva zamanında giysi yoktu ve
abartılı giyinen Suudi kadınlarından daha edepsiz
görülmediği için kesinlikle karşı bir
durum oluşturmuyordu. Değişen şey bizim
algılarımızdır, maddi refahın ve giyimin bir
sonucudur. Şüphesiz maddi refah giyimin başlangıcıdır.
Herşeyi bilen Allah, İslam’a insani
algılara uyma esnekliğini vermiştir ama asla aşırılık
ve zulme göz yummayı değil.
İnsanlar
çelişkilerle doludur. Pek çok engel ve karmaşa
yaratırlar oysaki hiçbiri ortaya çıkmamalıdır.
İnsanoğlu ben merkezli çıkarları,
hırsları ve diğer imrenilen güç ve
arzuları için savaşırken, diğer insanları
yok etmek için pek çok baskı perdelenerek
dayatılmaktadır. Yine de dünya üzerindeki
seyahatimize devam ederken şu gerçeği hep göz
önünde bulundurmalıyız; giyilmeye değer tek
örtü merhamet, hoşgörü ve Adalet’in
örtüsüdür. Bunlar
Allah’ı en çok memnun
edenlerdir.