GİZEMİ AÇIĞA

ÇIKARMAK 


Sultan Abdulhamid II ve soyundan gelenlere karşı:

Günümüzde ve Geçmişteki Entrikalar ve İftira Niteliğinde Propaganda

(Uncover Mystery Hunt)


copyrighted 2007 Nadine Sultan D'Osman Han

Translated by Ayşe Hanım


Bir süredir ailem ve ben kötü niyetli propagandanın kurbanları olduk. İçinde bile bulunmadığımız ortamlarda yanlış tanıtılmak amacıyla isimlerimiz çalındı.

Yakın zamanda, “Prenses Nilüfer” ( eski adı Mrs Katherine Luigi de Andrea) adında bir şahıs içinde kızım Karina’nın adını kullandığı bir kitap yazdı. Kitapta İsviçre Montrö’de büyük bir galaya katılan kötü karakterde birini temsilen kızım Karina’nın adını kullandı. Kızım kitaptaki karakterin fiziksel ve ahlaki özellikleri bakımından hem tam tersi ( bu sitedeki Aile Albümü’nde fotoğraflarını görebilirsiniz.) hem de kızım hayatında İsviçre Montrö’ye hiç gitmemiştir ve Avrupa’da ikamet etmez.

Fransız Prenses Nilüfer tarafından yayınlanan kitap: "POUR L'AMOUR DE TATIANA: La sultane des enfants malades". "PRESSES DE LA RENAISSANCE, BUSSIERE GROUP CPI tarafından Eylül 2006’da yayınlanmıştır.

Aşağıdaki sayfalar Nilüfer tarafından kaleme alınmıştır.

Kitabın 182-183-184 sayfalarından alıntı:

“…Nous allions donc, ma m
ere et moi, parmi les invites du gala, saluant ici et la, lorsque Methaf Daouad, un ami et le manager general S.P.A. de la clinique La Prairie (fort connue a Montreux), voulut nous presenter une Sultane ottomane! J’en fus tres etonnee car les seules Sultanes, en Suisse, a ma connaissance, etaient S.A.I. la princesse Nejla Ibrahim, qui d’ailleurs avait demenage de Pully pour aller s’installer a Madrid, et moi-meme! etait-ce S.A.I. la princesse Nejla dont parlait Methaf Daouad?

Pas du tout. Car, au lieu de voir ma tante Nejla, longue et svelte, s’avancer vers nous, nous v
umes, maman et moi, une personne blonde, assez corpulante, pas tres grande et habillee d’une facon tres clinquante, que Methaf nous presenta en ses termes: “ Voici la princesse Karina!”

Imm
ediatement, ma mere et moi-meme lui fumes subir un veritable interrogatoire, malgre le cocktail qui battait son plein, et tout le bruit environnant.

Tr
es embarrassee, la soi-disant “princesse” essayait d’esquiver nos questions. Elle ne se rappelait plus ni le nom de son pere ni celui de son grand-pere et finalement proposa d’aller chercher sa mere qui, elle, pourrait repondre a toutes nos questions.

“C’est tr
es bien, allez trouver votre mere et dites -lui que la princesse Nilufer Sultane voudrait la rencontrer.”

Compl
etement decontenancee, elle tourna les talons. On ne la revit plus de la soiree! Des amis, les Badoux, qui nous rejoignaient, nous demanderent en riant: “Qui est-ce?" — "Encore un de ces imposteurs!” repondimes-nous, ne croyant pas si bien dire!

Nous avions raison, il s’agissait, en effet, de la fille de la fameuse madame Nadine Dawson qui se faisait passer pour une Sultane de la Famille Imp
eriale ottomane depuis des annees.

L’histoire de l’imposture de Nadine Dawson
etait deja ancienne. Il y a presque quinze ans de cela, apes un article paru dans Point de Vue Images du Monde, ou un certain Serge Arabian se faisait passer pour le prince Selim….”

Sayfa 184:

“…Ce ne fut d’ailleurs pas le seul cas. Une journaliste, qui travaillait pour le magazine l’Illustr
e, Shadya Ghemati, voulait aussi se faire passer pour une “authentique princesse ottomane” Cette fois-la, le doyen d’age de notre Famille le Beyzade Omer Nami, qui etait juriste, s’etait charge d’ecrire, a notre demande, au magazine L’Illuste, un dementi pour que l’on cesse d’imprimer de telles betises!….”

Burada hepsini yazamayacağım kadar çok hatalı açıklama ve iftira yer alıyor kitapta.

Aşağıdaki metin, Nilüfer’in Fransızca kitabından alıntılanan bölümün çevirisidir.

182, 183, 184 sayfalarının çevirisi. Yazarın Bayan Nadine Dawson ve ailesi aleyhine yazdığı hakaretler.


——“Annem ve ben gala’nın konukları arasında dolaşıyor, onları selamlıyorduk, o sırada bir arkadaşımız ve La Praire Kliniği’nin genel müdürü olan Methaf Daouad bizi bir Osmanlı prensesiyle tanıştırmayı arzu ettiğini söyledi, çok şaşırmıştım çünkü İsviçre’de bildiğim tek Osmanlı prensesleri Prenses Necla Ibrahim ( Pully’den Madrid’de yaşamak için ayrılmıştı.) ve ben idim. Methaf Daouad’ın bahsettiği kişi Prenses Necla mıydı?

Hayır, kesinlikle değildi. Çünkü uzun boylu ve ince yapılı teyzem Necla’yı bize doğru yürürken göreceğimiz yerde, annem ve ben sarışın, oldukça kaba, pek uzun boylu olmayan ve çok zevksiz bir kıyafet giymiş olan birini gördük.
Methaf : “İşte prenses Karina!”diye tanıştırdı bizimle.

Etrafımızdaki gürültüye ve hareketli kokteyl partisine rağmen. annem ve ben onu çok yoğun bir çapraz sorguya tuttuk.

Utanç içinde, “prenses” sorularımıza kaçamak cevaplar vermeye çalışıyordu. Ne babasının, ne de büyükbabasının adını hatırlıyordu. Sonunda gidip annesini bulmayı önerdi, o bizim tüm sorularımızı yanıtlayabilirdi.

“Harika, gidip annenizi bulun ve Prenses Nilüfer’in onunla tanışmak istediğini söyleyin.

Kaçarcasına aramızdan ayrıldı!. Akşamın geri kalanında onu görmedik. Bize tekrardan katılan bazı arkadaşlarımız, gülerek Kimdi O? diye sordular.

Yine o sahtekarlardan biri! diye cevapladık, gerçek olmadığını düşünerek.

Haklıydık, gerçekten de yıllardır kendini Osmanlı Ailesi’nin sultanı olarak lanse eden ünlü Nadine Dawson’ın kızıydı.

Nadine Dawson’ın hikayesi zaten eskiydi. Yaklaşık 15 yıl önce, Vue Images du Monde”’da Prens Selim olduğunu iddia eden Serge Arabian hakkında bir makale yayınlanmıştı…”

Tesadüfen, durum sadece bundan ibaret değildi. Illustre, Shadya Ghemati dergisi için çalışan bir gazeteci gerçek bir Osmanlı Prenses’ine ulaşmaya çalışıyordu. Orada da, ailemizin en yaşlısı ve bir hukukçu olan Beyzade Ömer Nami, isteğimiz üzerine Illustre dergisine böyle saçmalıkların yayınlanmasını durdurmak için bir tekzip yazısı yazdı. Başkaları da vardı.”



Bu ikinci defa oluyor. ( benim bildiğim kadarıyla.) Kimliğimiz yanlış dedikoduları yaymak için kullanılıyor. Türk gazeteci, Murat Bardakçı ( Nilüfer’in bir arkadaşı). Kendini “Arapyan” Ermeni ismiyle babam olarak tanıtan bir adamla sahte bir ropörtaj sahneye koymuştu.
(aşağıda yazısını hem İngilizce hem Türkçe olarak okuyabilirsiniz.) Babam Murat Bardakçı’ya hiç ropörtaj vermemiş olmakla birlikte, O’nun adı da Arapyan değildir. Adı Sultan Selim bin Hamid Han’dır. Daha sonraları ( 30’ların başlarında), sürgündeyken soyadı olarak“Arabi” eklenmiştir. Bu Osmanlıca “i rabi” kelimesinin, meşhur Sufi “Arabi” ismine çevirisidir. (“İ rabi” nin anlamı dördüncü demektir. Çünkü Prens Selim o isimdeki dördüncü prensti ya da Selim i rabi idi.) Babamın kimliği hem resmi kayıtlarla hem de fotoğraflarla çok iyi belgelenmiştir.

Murat Bardakçı’nın yazısı kelimesi kelimesine aşağıdadır:

Alıntı:

ARAPYAN’IN HIKAYESI…

On-on iki sene önceydi…Ingilizce konusan bir hanım telefon etmis, benimle çok önemli ve gayet gizli bir hususta konusmak istedigini söylemisti…Kırk yaslarında, Meksika sınırında falcılıkla mesgul, gayet heyecanlı bir hatun çıkagelmisti gazeteye…
 

Adı, Nadine Dawson’du…Ilk sözü, “Ben, Abdulhamid’in torunuyum…Babam, yani Sultan’un oğlu hayatta ve gizleniyor…Sizden onu Türkiye’ye tanıtmanızı istiyorum” olmustu…

Bu defa, ben sas
ırmıstım…öyle ya, Sultan Hamid’in hayattaki son oglu Abid Efendi öleli, yirmi seneyi geçmisti o zamanlar ve hatunun hikayesi, “Acaba gizlenmis bir baska ç,ocuk mu var” diye dert olmustu bana…Babasının, Fransa’da yasadıgını söylemisti Nadine Dawson…”Gidip bir konusun, herseyi ondan dinleyin…” diyordu…Kalkıp gitmis, Paris’in banliyölerinden birinde, seksenine merdiven dayanmıs halis muhlis bir Osmanlı Ermenisiyle karsılasmıstım…Isin altını biraz desince de, “sehzade-i civan-baht” adyinin, ömrünün yarısını Istanbul’da, yarısını da Kahire’de geçirmis Arapyan diye antikacı bir Ermeni’nin oglu oldugu cıkmıstı ortaya Hatta adamcagızın hiçbirsey iddia etmedigI, sultanlık takıntısındaki kızının tarihleri bile birbirini tutmayan hayali senaryolarla babasını pazarlamaya kalktıgı anlasılmıstı

Iste bug
ünlerde bir baska nevzuhur sehzadenin hilafete hazırlandıgı haberi, Nadine Dawson’u ve Avrupa’da hala “Osmanlı Prensi” diye dolasan düzmece asilleri hatırlattı bana…”.


Yukarıdaki yazının özeti:
                Murat Bardakçı yukarıda benim kendisiyle Amerika’dan telefonla bağlantı kurduğumu iddia ediyor ve kendimi bir falcı olarak tanıttığımı söylüyor. Ve aynı zamanda onunla babam arasında bir görüşme ayarladığımı iddia ediyor. Ropörtajın Paris’in banliyölerinde, benim sahte-babamın evinde gerçekleştiğini söylüyor.

Murat Bardakçı bu beyefendinin adının “Sehzade-I Civan Baht” olduğunu ve Bay Arapyan’ın oğlu olduğunu söylüyor. Aynı zamadan bir Osmanlı Ermenisi olup İstanbul ve Kahire arasında antikacılık yaparmış. Hikaye “Sehzade-I-Civan-Baht”’ın kendi kızının ( görünüşe bakılırsa bu ben oluyorum.) akıl sağlığının yerinde olmadığını söylediğini belirterek devam ediyor. Toparlamak gerekirse, hikayenin amacı yalan dedikoduları çoğaltıp yayarak halkın ve Osmanlı Ailesi’nin aklını karıştırmaktır.


Bu uydurma hikaye amacına ulaştı ve yangın gibi yayıldı heryere.

TEKRAR AÇIKLIYORUM Kİ BEN BİR FALCI DEĞİLİM. BABAM İSE MURAT BARDAKÇI İLE NE TANIŞMIŞ NE DE ROPÖRTAJ VERMİŞTİR. BABAMIN ADI ASLA “ARAPYAN” OLMAMIŞTIR. ADI SULTAN SELİM BİN HAMİD HAN OLARAK RESMİ BELGELERLE ONAYLANMIŞTIR.

Amerika’da yaşadığım için ve çocukluğumda duyduğum Türkçe’yi unuttuğum için farkında olmayacağımın verdiği güvenle Murat Bardakçı yalanlarının propagandasını sürdürüyor.

“Ermeni Teması” Sultan II. Abdulhamid Han’a iftira atanlar için hem bir takıntı halindedir hem de çok popüler bir konudur. İnsan merak ediyor “Neden?”

Hem Murat Bardakçı hem de “Nilüfer” Paul Fesh’in örneğini kullandılar ama

dinleyici ve okuyucularını aldatmak için daha bile ileri gittiler.

Nilüfer, İSVİÇRE MONTRÖ’DE HAYIR AMAÇLI BÜYÜK BİR GALA’DA O’NU YANLIŞ TANITMAK İÇİN KIZIMIN KİMLİĞİNİ ÇALDI. Böylece tüm masumiyetleriyle bizimle tanıştıklarını zanneden (olayda adı geçen kişiler.) onun yalanlarını sürdürecek ve itibarımızı daha da düşüreceklerdi.

Bu, babam olduğunu iddia eden biriyle hayali bir ropörtaj yapan Murat Bardakçı’nın amacıyla aynı amaçtı.

Benzer oyunlar Osmanlı İmparatorluğu döneminde Osmanlı Ailesi’ne karşı, özellikle Padişah Abdulhamid II’ye karşı da oynanmıştı. Neden diğerleri değil de sadece bazı aile üyelerine karşı? Aynı sebepten erkek kardeşlerine değil de Padişah Abdulhamid Han’a karşı yapılmıştı. O’nun vasıfları ve gücü hem İmparatorluğun içinde ve dışındaki bazılarının, hem de Saray’ın içindeki aile mensuplarının hırs ve açgözlülüğüne engeldi. Günümüzde niyetler çok daha kötü .

Padişah Abdulhamid II için yayılan pek çok dedikodulardan biri de O’nun Ermeni ve hilekar olduğu idi. Bu akılalmaz masal sıradan bir gazeteci tarafından değil de saygın bir diplomat ve eğitmen olan Paul Fesh tarafından yazılmıştı. 1907’de yayınlanan kitabında :

                         
Quote: —“On s’etonne de ne decouvrir, dans Abdul-Hamid, aucune des qualites morales ou des predispositions physiques d’Abdul-Medjid. Tandis que ses freres et soeurs tiendraient plus ou moins de leur pere, sous un rapport ou sous un autre, lui n’a rien, absolument rien. Le fait est explicable si l’on ajoute creance au recit suivant que nous tenons d’une personne generalement bien renseignee. Selon un usage ancien Abdul-Medjid acceptait parfois les invitations des chefs des communautes non musulmanes. On le traitait en grand seigneur, par des diners et des divertissements somptueux, apres quoi on lui offrait une jeune fille vierge, qui, si une conception suivait ces relations passageres, entrait au harem imperial en qualite d’epouse. Or, certain jour, Abdul-Medjid se rendit chez un haut personnage Armenien ou on le recut avec le ceremonial consacre. Un mois plus tard, la jeune fille qui lui avait ete offerte, ayant ete jugee en etat de grossesse, fut admise au harem. Mais il fut prouve peu apres que la grossesse etait anterieure au jour ou Abdul-Medjid la connut, au sens latin du mot. Celui-ci le sut-il par indiscretion ou l’apprit-il de l’infortunee jeune Armenienne, prise de remords ? Q’importe ! Par bonte d’ame, cependant, et pour eviter un scandale, il garda la mere, dans l’espoir que peut-etre elle donnerait le jour a une fille. Ce fut un fils qui naquit, et l’on comprend ainsi le geste de douloureuse colere que ne put maitriser Abdul-Mejid en apprenant cette naissance. Il previt, des lors, et predit que ce fils regnerait, mais que ce serait pour le malheur de la Turquie. Certains philosophes verraient ainsi dans ce fait l’explication de la haine que, de tout temps, Abdulhamid a temoigne envers les Armeniens.”

                             Yukarıdaki yazının çevirisi
:

                              Alıntı:—“ Abdulmecid’in ahlaki ve fiziksel özelliklerinin hiçbirini Abdulhamid’de göremediğimize şaşırdık. Erkek ve kızkardeşleri babasına az çok benzeseler de, O (Abdulhamid) kesinlikle hiç benzerlik taşımıyor.
Bu gerçek kolayca açıklanabilir, eğer konu hakkında bilgi sahibi birinin aktardığı şu hikayeyi düşünürsek. Eski bir adete göre, Abdulmecid bazen Müslüman olmayan toplulukların davetlerini kabul ederdi. Büyük bir hükümdar olarak ağırlanırdı, görkemli yemekler ve eğlence ile genç bir bakire sunulurdu kendisine, bu karşılaşmalardan sonra hamile kalmış olabilecek kız hareme girerdi eş olarak. Bir gün, Abdulmecid, yüksek rütbeli bir Ermeni tarafından her zamanki gibi ağırlandı. Bir ay sonra, kendisine sunulan kızın hamile olduğu hareme bildirildi. Hemen sonra, kızın Abdulhamid’le buluşmalarından önce hamile kalmış olduğu kanıtlandı. Abdulmecid bunu talihsiz ve pişman Ermeni’nin kendisinden mi yoksa bir boşboğazdan mı duymuştur? Herneyse! Nezaketten ve bir skandalı önlemek amacıyla Abdulmecid doğacak çocuğun bir kız olabileceği umuduyla anneyi korumuştur. Bir oğlan çocuk dünyaya gelmiştir ve O anda öngörmüştür ve tahmin etmiştir ki bu çocuk tahta geçecektir ama bu ülke için bir talihsizlik olacaktır. Bazı filozoflar bu açıklamada Abdulhamid’in Ermeniler’e gösterdiği nefretin kaynağını görebilirler.


Aşağıda, kitabın yazarı olan Nilüfer’in babası olduğunu iddia ettiği Osmanlı Prensi Burhaneddin Djem olduğuna inanmamızı beklediği bazı küçük kız fotoğrafları mevcut. Okuyuculara kendi kararlarını vermeleri için özgür bırakıyorum. Karşılaştırma yapabilmek için babam Prens Selim i rabi bin Hamid Han’ın, 1909 yılında sarayda çekilmiş fotoğrafına
bakın.( Bu web sitesinde Aile Albümü bölümünde.) Sanırım kimin gerçek Osmanlı Prensi olduğu çok açık.

Aşağıdaki küçük kız fotoğrafı Nilüfer’in kitabında yayınlanmıştır. Alıntı — “Le P
ere de la princesse Nilufer, SAI le prince Burhaneddin Djem, dans son palais avant l’ exil a l’age de 4 ans.”

                               
Cem

YAZAR “PRENSES” NİLÜFER’İN OSMANLI PRENSİ BURHANEDDIN DJEM !!! OLDUĞUNU İDDİA ETTİĞİ“KÜÇÜK KIZIN” BİR DİĞER FOTOĞRAFI. OSMANLI İMPARATORLUĞU VE HALİFELİK DÖNEMİ’NDE ÇEKİLMİŞ OLMASI GEREKEN BİR FOTOĞRAF.


                         
Cem 2